Yaklaşık 1.5 yıl önce, 31 Mayıs 2013’te; yakın tarihimize Gezi Olayları olarak giren, Osmanlı’dan beri maruz kaldığımız yine aynı, bilindik ve çirkin bir tezgah oynanmak istendi Anadolu coğrafyasında. Oysa her şey ne kadar da güzel gidiyordu. Hayal gibiydi ama; kuruldu kurulalı borç heyulası ile mücadele eden Türkiye, tarihinde ilk kez 14 Mayıs itibariyle IMF’e olan borcunu sıfırlıyor, asrın projesi olarak kabul gören Marmaray’da sona yaklaşılıyor, 29 Mayıs’ta 3. Boğaz geçiş köprüsü Yavuz Sultan Selim’in temeli dualarla atılıyor, dünyanın en büyük havalimanının ihalesi yapılıyor, 2. Nükleer Santral için Japonlarla söz kesiliyor ve çılgın ötesi Kanal İstanbul projesi için geri sayım başlıyordu. Son 5 yıl içinde başta Avrupa olmak üzere, dünya ekonomileri büyük bir spazm ve kriz içindeyken, Türkiye doğalgazı ve petrolü olmamasına rağmen; her yılın her çeyreğinde rekor hızla büyüyerek, dünyanın en büyük 15. Ekonomisi olma yolunda hızla ilerliyordu.
İşte tam da bu hengamda, bundan 104 yıl evvel II. Abdülhamid’i devirerek Osmanlıyı ortadan kaldıran aynı mihraklar, harekete geçtiler ve adeta son 10 yılda büyük bir heyecan ve ivme ile bölgesel güç haline gelen ve artık küresel bir güç olmanın sinyallerini veren Türkiye’ye karşı büyük bir komplo kurdular. Bu dış mihrakların ve içerideki uzantılarının tek bir gayesi vardı: Artık kendisine çizilen rotanın dışına çıkıp kendi istikametini belirleyen bir Türkiye istemiyorlardı. Başlangıçta kerhen ve mecburen ses çıkarmadan kabul ettikleri Recep Tayyip Erdoğan artık çok olmaya başlamıştı. Ümmetin sesi, mazlumların umudu olmuş; Müslüman-gayrimüslim ezilen halklar için bir ışık haline geliyordu. O’na mani olmanın en kestirme yolunu da; çok daha önceden senaryoları yazılan, Washington DC’deki think-tank kuruluşlarında simülasyonu yapılan bir oyunu sahneye koyarak, kendi milleti içinden kiraladıkları hain figüran ve tetikçiler vasıtası ile tıpkı 104 yıl evvel 31 Mart’ta olduğu gibi bir İsyan/Ayaklanma olarak belirlediler.
Dış kaynaklı Gezi Ayaklanması esnasında vahşi Batı her zamanki pişkinliği ile çifte standartçılığını gösterdi.ABD’li ve Avrupalı sivil toplum örgütleri, istihbarat güdümlü düşünce kuruluşları, ırkçı emperyalistlerin kontrolündeki medya organları, sömürge zihniyetli siyasetçiler ve sözde sanatçılar gezi isyanına büyük bir destek verdiler. Beyaz Saray sözcülerinin, Avrupalı siyasetçilerin her gün onlarca mikrofondan, sosyal mecralardan gezi vandalizmine omuz verdiklerine tanık olduk. Birçok dilde yayın yapan Uluslararası CNN kanalı, Afganistan’dan İstanbul’a getirdiği 13 savaş muhabiri ile Taksim Meydanı’ndan günlerce canlı yayın yaparak dünyaya bir felaket mizanseni pompaladı. Aynı CNN, ABD’nin taraf ve işgalci olduğu, yüzbinlerce masumu katlettiği Irak Savaşı’na sadece 10 muhabir gönderebilmişti. Oysa özellikle G20 toplantıları esnasında, Wall Street olaylarında masumane gösteriler yapanlara uyguladıkları şiddeti ve basının duyarsızlığını çok yakından takip ediyorduk. Biz çok iyi biliyoruz ki; bu demokrasi havarisi ve şampiyonları aynı türden olaylar kendi ülkelerinde cereyan ettiğinde çıtlarını bile çıkarmazlar.
Batının geleneksel iki yüzlülüğüne ve çifte standartçılığına şimdi ABD’nin Missiouri eyaletinin Ferguson kentinde yeniden tanık oluyoruz.Bu yılın 9 Ağustos gününde, beyaz polis memuru Wilson, tartıştığı Afrika kökenli ABD vatandaşı Brown’ı silahsız olduğu halde 6 el ateş ederek öldürdü. Bunun üzerine bölge halkı gayet masum ve aynı zamanda öfkeli gösteriler düzenlendi. Ama daha 1 yıl evvel Türkiye’deki vandallığa cansiperane destek veren ABD medyası 3 maymunu oynarken, ABD yönetimi demir yumrukla protestoları bastırma yoluna gitti. Dün itibariyle de, Büyük Jüri, bu masum genci öldüren polis memuruna ceza verilmemesine karar verdi. Bu kararın ardından, yeniden başta Ferguson olmak üzere birçok ABD kentinde büyük çaplı gösteriler yapılmaya başlandı. CNN dahil tüm Batılı kanallar haberi altyazılarında “yağma, şiddet ve vandalist protestolar” olarak duyurmaya başladılar bile.
Bundan sonra, Taksim Meydanı’nda gezi vandallarını destekleyen, Rabia Meydanı’nda katledilen masumları görmezden gelen, Ferguson’daki göstericileri ise yağmacı ve vandal olarak gören Batılıların hiçbir söylediğinin geçerliliği ve anlamı yoktur.Gezi Olayları esnasında, küresel operasyonun bir parçası olarak milyonlarca sahte sosyal medya hesabının desteği ile#DirenGezi hashtagları açılmıştı.Allah’ın lütfu keremiyle hedeflerine ulaşamadılar, Türkiye’yi ve liderini yıkamadılar. Şimdi dünyada hak ve hakikatten, mazlumlardan yana olan, sömürü ve çifte standartlara karşı olanların gerçek sosyal medya hesapları ile #DirenFergusonhashtagları açmasını bekliyorum. Bu arada Ferguson’daki olayları yerinde takip etmek üzere bölgeye 3 savaş muhabiri gönderme kararı alan Anadolu Ajansı’nı da tebrik ediyorum.
İKİ DOĞU ve İKİ BATI’NIN RABBİNE EMANET OLUNUZ…