Değişeceğiz, Gelişeceğiz, Dönüşeceğiz Ama!..

Değişeceğiz, Gelişeceğiz, Dönüşeceğiz Ama!..

Değişeceğiz, Gelişeceğiz, Dönüşeceğiz Ama!..

Biz istesek de istemesek de “değişim, gelişim ve dönüşüm“ süreci, kaçınılmaz biçimde varlığını sürdürüyor.   İnsan toplumları tarih öncesi devirlerden bugüne dek, sosyal hayatın her alanında  devamlı “değişmiş ve gelişmiş” tir.

Nasıl ki yağmurun yağışını, engelleyemiyorsak, sosyal değişimleri de engelleyemeyiz. “Değişim ve gelişim,” sürecini bireyden tutunda, toplum ve tabiat olaylarının her zerresine varıncaya kadar varlığını ve gücünü sürdürüyor. Toplumların kimlikleri, kültürleri tarihi süreç içerisinde yeni biçimler ve içerikler kazanmakla yetinmiyorlar,  aynı zamanda yenilenerek belirli bir durumdan başka yeni bir duruma geçmesiyle “toplumsal değişimi” meydana getiriyorlar.

Allah-u Teâlâ yarattığı her varlığı mutlak bir düzen, bir ahenk içerisinde “değişime ve gelişime” tabi tutmuştur.

Yer küresinde yeri ve zamanı geldiğinde nasıl ki, tabiat kabuk değiştiriyor, canlanıyor, yeşeriyor,  sonra sararıyor, ölüyor ve devamlı bir devri daim içerisinde oluyorsa; insanlar da tıpkı tabiat gibi belli bir program dâhilinde doğuyor, büyüyor ve yenileniyor.

Bu nedenle bütün varlıklar sürekli olarak bir halden bir hale geçmekte ve bu “değişim denen ilâhi süreci” yaşıyorlar. Bu olguyu Yunus; ”Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası” mesajıyla ne güzel dile getiriyor?

“Değişim ve gelişimden”  bahsederken üzerine vurgu yapmaya çalıştığımız detay;    “bireysel değişim olmadan toplumsal değişme olmaz” ilkesini ortaya koymak.

Çünkü Kur’an-ı Kerim,  Ra’d suresinin 11. Ayetinde;
“Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez” buyuruyor. Yüce dinimiz bu ayeti kerimenin içeriğinde bireysel, sosyal ve toplumsal değişmeyi kullarına emrediyor.
Bununla beraber, bireylerin değişime ve gelişime hazırlanmadan önce, inancının, kişiliğinin ve özünün korunması vurgulanıyor. Değişim ve gelişim kaçınılmaz ama tedbir ve hazırlık olmadan yapılan değişimler, çoğu zaman yarardan çok,  zararlı olabileceği de unutulmamalıdır.

Çıkarlarına ters düşenlerin değişime direnmeleri doğal bir reaksiyondur.
Çünkü,
Ellerinde ki imkânların alınması haliyle savunma mekanizmalarını devreye sokuyor.
Dünyada değişim rüzgârları eserken, “Türkiye hâlâ değişim sancıları” yaşıyor.
Toplumun çeşitli kesimlerinin artan değişim taleplerine rağmen,  ülkemizde yapısal reformlar hâlâ yapılamıyor ve değişim projeleri bir türlü gerçekleştirilemiyor.
Değişim trendine karşı olmayı sürdüren kesimlerden başta gelen eski devletçilik anlayışına sahip sözüm ona, “sosyal demokratlar “ ve “değişim Hipokratları” birinci sırada yer alarak tepkilerini pervasızca yapmaya devam ediyorlar.
Aslında değişime karşı çıkanlar, değişimden değil de kaybetmekten korkuyorlar.

Bu korku onları saldırganlığa ve gözü dönmüşlüğe kadar götürebiliyor.

Evet, esas anlatmak istediğimizi şimdi biraz daha somutlaştırabiliriz.

Bizler, değişeceğiz, gelişeceğiz, dönüşeceğiz

Ama

“kişiliğimizi ve kimliğimizi” değiştirmeden bunu yapmak durumundayız.

Aslımızı, özümüzü muhafaza ederek ve duruşumuzu ortaya koyarak yapacağız.

Sosyal, kültürel ve siyasal anlamda her çeşit değişiklik bizim inancımızın gereğidir.
Bizim inancımız;

“her günü eşit olan aldanmıştır” hükmünü ortaya koyuyor.

İşte bu duruş,

“iyi insan ve iyi bir Müslüman” olmanın gereğidir.

 

Paylaş: