Fatih ÇİÇEK
Gazze Gündemimizden Düşmemeli ?
Konumuz ve gündemimiz değişmemeli. Gazze'ye biz hiç bir şey yapmıyorsak da Gazze bize çok şey öğretiyor, çok şey kazandırıyor. "Yazıp duruyorsunuz, lafla peynir gemisi yürümez" diyenlere en azından kendi gemimizin rotasını onlara bakarak düzeltmeye çalışıyoruz diye cevap veririz. Gazze bize öğretmen oldu, Gazze bize vicdan oldu, Gazze İslam'ı temsil makamına oturdu. Anlatarak değil yaşayarak tebliğ etti. Dört duvar arasında açık hava hapishanesinde nasıl özgür olunur gösterdiler.
Peki biz neden hala müdahale etmiyoruz? Elimizden bir şey gelmiyor mu? Devlet olarak elimizden gelenleri yapabiliyor muyuz acaba? Bu soruları canı yanan herkes soruyor ve bu imanımızın göstergesi. Läkin sürekli bu ve benzeri sorularla büyük resimden sizi alıp duygularınıza hitap ederek sizi devletinize düşman etmeye çalışanlara dikkat edin. Bu ortamlar bize kazandırdığı gibi yanlış bir fitne ateşine kapılırsak çok çok büyük kayıplara uğrarız. Hayatın her alanında olduğu gibi muvazene içinde olmak gerek. Muvazene denge demek. Vezin kökünden ölçü, ölçmek. Her şeyi ölçüp biçip tartarak yapmak akıllı bir müslümanın işidir. Bir siyasi taassubla iyi olan şeyleri de karalar ve kötülerseniz gerçekten tepki gösterdiğiniz şeylerde bu sefer kâle alınmazsınız. Hak olanı söylemek şahsımıza, ailemize, cemaatimize, partimize, vakfımıza, derneğimize muhalif olsa bile yapılması gerekendir. Tabi burada da büyük bir zarar görülüyorsa bunu gizlice direkt muhatabına yaparsınız.
Hayatta 2x2=4 değildir çoğu zaman. Bazen 4 dememeniz sessiz kalmanız gerekir. Bazen 3,5 da kurtarır. Bazen öyle celalli, öyle kuvvetli oluruz ki 4’te duramaz 4,5 – 5 yaparız. Ve en ilginç olanı da şudur ki 2x2=3,5 bazen doğru olur, bazen de 2x2=5 doğru olur. Siyasette hele ki zemini şeriata bağlı olmayan siyasette bu çok normaldir ve zahirde olanları, oluş nedenleri ve zeminleri göz önünde bulundurularak çapraz sorgulamalar ile yapılmak istenene anca ulaşırız. Mümin ferasetli olur ve feraset doğru sorgulamayı yapabilmeyi sağlar. Farkındaysanız bütün bu meselelerde zahirde olanlar toplanır, çıkarılır, çarpılır, bölünür. Batınî ilimler Allah’ın indindedir. “Mümin Allah’ın nuruyla bakar” buyuruyor ya hadisi şerifte işte bu nurun zerreleriyle bakıp adlandıramadığımız ama anlamlandırdığımız meseleler zihnimize oturur. Zahiri sorgulamaların sonucu ile batınî anlamlar birbiriyle çatışmıyor, sarılıyorsa o zaman doğru yoldayız demektir.
Gelelim Taassuba. Bağnazlık ve körü körüne bağlılık. İlmi olmayan avamın hakkaniyetli, ehil bir alime olan taassubu onu kurtarırken hain yada her anlamda cahil bir sözde alime bağlılık onu dünyada da ahirette de en aşağı seviyeye düşürür. Peki bunun için ne yapmak gerekir. Bağlanacağın alimi mütemadiyen sorgulayacaksın. Sorgulamak için asgari bir ilme sahip olman gerekir. Çünkü ilimsiz sorgulamanın kişiyi doğruya götürdüğü görülmemiştir. Bir de elinde ölçü birimi olmayan birinin bir şeyi ölçmeye geldim demesi abesle iştigal etmez mi? Biz mukaddes metinlerin hikmetin sual ederiz. Bunu sualleri kendi kendimize cevaplayacak bir altyapımız varsa cevaplarız ama bunlara da yüzde yüz doğru demeyiz. Diğer hikmet ehlinin bunlara cevaplarını sorgularız. İşte burada kendi bulduğumuz doğruya bir taassub ile bağlanırsak diğer cevaplardan istifade edemez ve kısır bir noktada kalırız. Mukaddes olmayan siyasi metinlerin ve hadiselerin sorgulamalarını yaptığımız da ise önce söze bakarız söz mü diye sonra söyleyene bakarız adam mı diye. Sözün muhatabına da bakarız. Çünkü fitne zamanı düşmanın okları bizi o muhataba götürüyorsa hak ehlinden olma olasılığı yüksektir. Daha fazla sorgulayacak ilmimiz yoksa burada kalırız lakin varsa ötesine geçer büyük deliller ararız.
Bütün bu şiarı şimdi yapacağımız mevcut siyasi otoriteyi sorgulayacak şekilde kullanacağız. İsrail ısrarla saldırmaya devam ediyor ve Amerika ve diğer BM, NATO benzeri bilumum Siyonist tepe örgütleri inandırıcılığını kaybetmeleri pahasına buna devam ediyorsa bu saldırıları daha büyük bir savaşa çevirme istekleri olduğunu gösterir. Geçen hafta savaşa girmemenin girmekten daha efdal olduğunu konuştuğumuz için bu sefer girmeden yapabileceğimiz daha büyük şeyler olamaz mı konusunu düşünelim.
1- İncirlik ve kürecik üslerini kapatın.
Bunu yapabilmek için NATO’dan çıkmak gerekir. NATO’dan çıkmak şu pozisyonda savaşa girmeye hazırlanmak demektir ve diplomatik yolları kapatmak demektir. Yani büyük bir savaşa girelim demekle, İncirlik ve Kürecik üslerini kapatalım demek aynı şeydir.
2- İsrail ile ticareti durduralım. Gemilerin limandan kalkmasına izin vermeyelim.
Bunu özel şirketlere dayattığımız da tazminat ödemeye mahkum olacakları için bunu devlet olarak karşılamak gerekir. Ayrıca aynı malın başka bir alıcısı bulunması gerekir. Bütün bunlar bir maliyet. İsrail’e birçok gıda v.b. ürünler buradan gidiyor. Bunun daha pahalı gitmesi için vergi uygulayabiliriz. Ama buna istinaden ülke olarak ambargo yemekten korkarız. “Rusya ambargo yedi de ne oldu ki” diyen olursa Rusya’nın cari gelirinin %70’i enerjiden sağlanıyor. Tamamen ambargo yeseler de ayakta kalmaya güçleri var. Bizden 100 yıl önce Musul ve Kerkük’ü alırken bunun hesabını yapmışlar yani. Alanda olduğu kadar verende suç yok mu var tabi ama o ayrı bir konu. Devlet olarak yapacağımız hamlelerin sonunda savaşa girmek ve ambargo yemek bizi tutan en büyük neden. Çünkü ikna edemeyeceğin Tayyip Erdoğan’ı cebren başka yollarla tutabilirsin.
Şimdi burada bir parantez açalım. Konunun duygularımıza hitap eden bir yönü olduğu için; “parasal sebepler bunun karşılığı olamaz, orada bebekler katlediliyorken sen burada kendi cebini veya ekonomini mi düşünüyorsun” diyenler olabilir. Uçakta her hangi bir sorun yaşandığında başınızın üstünden hava maskeleri düşeceği ve önce kendinize, sonra çocuğunuza takmanız gerektiği söylenir. Neden? Duygusal bir bakışla “burada çocuk ölecek sen hala kendini düşünüyorsun” demez misiniz?
Peki ben ölürsem çocuğu kim koruyacak. Zaten ülke olarak hava maskesiyle yaşıyoruz. Uçakta ki tüm çocukların tek abisi olarak kalmışız. Uçak türbülansa girmiş çocuklar bir oraya bir buraya savruluyor. Ama durdukları her anda gözleri bizi arıyor ve bir umut bize bakıyorlar. Hava maskesini çıkardığında ölecek olan bir abiden kime hayır gelir. Öyleyse hava maskesini çıkaracağımız bir zamana hazırlanmak ve çocukların umutlarını da öldürmemek için yapılması gerekeni yapacağız.
3- Peki Türkiye oraya gayrinizami ve gayriyasal bir ordu sevk etse ne olur? Bu ancak orada hakim durumda ki El-kassam tugayları ile ortak bir çalışmayla olabilir. Bu çalışmanın yapılıp yapılmadığına dair bir belge bulunabilmesi için istihbarat zaafiyeti oluşması gerek. Küçük gruplar ile bu yapılabilir ancak gruplar büyüdüğünde meselenin büyük bir savaşa mahal verecek bir boyuta taşınması kaçınılmaz olur. Savaştan uzak durulması için savaşa mahal verecek konulardan da uzak durulması gerekmektedir zira Müslüman birliği sağlanamamışken ve batı-siyonist ittifakı en sağlam vaziyetteyken büyük ve uzun bir savaş senaryosunda tüm sebepler kaybedeceğimizin işaretini veriyor.
İşte tüm bu sorgulamaların neticesinde yapılanları gösterilen ve gösterilmeyen olarak ikiye ayırırız. Yapılanlara dair hukuki yollar çözüm olamadığını gördüğümüz de hukuki olmayan girişimlerin delillerini görmediğimiz için direkt suçlamak Müslümanın Müslüman kardeşine direkt yapmaması gereken eylemlerdendir. Eğer yapmıyorsa bunu yapması için eylemlerle ve eleştirilerle baskı yaparız ancak zahirde bunun emarelerini görürsek hüzni zan ile tavır alırız.
Tüm bu sorgularımızı Rabbim mümin feraseti ile taçlandırsın. Amin.
Selam ve Dua İle …