İZDİVAÇ PROGRAMLARI
Evlilik müessesesi, insanlık tarihinin en eski kurumlarından biridir. Ve öyle sanıyorum ki, insanlık tarihi boyunca, bugün olduğu kadar hiç sarsılmış ve prestij kaybetmiş değildir.
Evet. Yanılmadınız. Kesinlikle, televizyonlardaki izdivaç programlarının tahribatını kastediyorum. Hani on yıllardır devam eden, çok büyük paralarla toplumsal ahlakı daha iyi dejenere etmesi için sunucu transferlerinin yapıldığı ve bunun çok matah bir şeymiş gibi reklam edildiği programlardan.
Sözüm ona, evlenmek derdinde olan insanların buluşturulup evlendirilmesi düşüncesiyle başlayıp sonradan reytinglerini yükseltebilmek adına kurgusal bir şekle dönüşen programlardan.
Televizyonların bir çoğunda yer bulmuş olan magazin ve yarışma programlarında olduğu gibi bu programlar da Batıdan devşirilmiş, para kazandırmanın dışında toplumsal hiçbir tahribatı önemsenmeden alınmış programlar.
Programda sözde evlenememiş fakat evlilik talebi olan erkek ve kadınlar kamera karşısına geçip kendilerinden, özelliklerinden, beğenilerinden, servetlerinden ve evlenmek istedikleri kişinin vasıflarından bahsediyor ve kendileri için eş arıyorlar.
Evlilik, süreçleri kültürümüzde nişan, nikâh ve düğün ile ilan edilir. Bu süreçlerden öncesi, mahremiyete uygun bir şekilde yürütülür. Görüşmeler, birbirlerini tanımak için olduğundan her görüşen kişinin diğeriyle evlenme mecburiyeti yoktur. Evliliğin gerçekleşmemesi durumunda, toplumda herhangi bir kırgınlığın ve yanlış anlamanın oluşmaması için bu süreçler genelde aleni olarak yapılmaz. Sır da değildir ve fakat teşhir edilmez. Bu tarafların izzetinin korunması açısından önemsenegelmiştir.
Oysa geleneksel bir form algısı oluşturmak için izdivaç programları adı verilen bu programlar, mahrem olması gereken kısımları milyonların önünde gerçekleştirerek, hem erkek hem de kadının izzetini yerle bir ediyorlar.
Kültürümüzde, bir insanın evleneceği kişide araması tavsiye edilen en önemli özellik, onun dininin ve ahlakının güzel olmasıdır. Oysa bu programlarda, taliplerin mal varlığına, servetine, evi üzerine tapulayıp tapulamayacağına, işine, kariyerine bakılması tavsiye ediliyor. Eşi olacak kişinin ahlaklı olup olmaması o kadar da mühim değil mesajı veriliyor.
Boşanmış ve eşiyle birlikte yaşama becerisi gösterememiş kişilerin bu programlarda arz-ı endam etmeleri, toplum nezdinde ailenin güçlü bir kurum olduğu şeklindeki algıyı zayıflatıyor. Bu programlar bu yönüyle de muzır bir özellik arz ediyorlar.
Birçok yarışmada olduğu gibi, zaman zaman ajanslardan profesyonel oyuncular da konukmuş gibi gösterilerek, toplumsal bilinç istenildiği gibi manipüle edilmeye çalışılıyor.
Tüm bunlar yapılırken, bu programların reytingleri de hayli şaşırtıcı. Çünkü eğer verileriyle oynanmıyorsa, reytingleri yüksek bunların. Bu demektir ki, insanlarımız bu programları izliyorlar. Yani bir başkasının özel hayatı ile ilgili detaylara hayli meraklıyız. Röntgencilikten hoşlanan bir yanı var sanki insanımızın. Programlar bu duyguyu birçok yönüyle besliyor olabilir, ancak fert olarak bu konudaki sınırlarımızı pekiştirmemiz gerekiyor. Zira program yapımcıları tam da buna sığınıyorlar: Halk istiyor, biz de yapıyoruz.
Buna rağmen, hem izleyip hem de bu programlardan şikâyette bulunabiliyoruz. RTÜK'e yapılan şikayetlerin yüzde 79.1, bu tarz programlarla ilgili. Fakat öyle olmasına rağmen, maalesef bu programlar hâlâ televizyonlarda boy göstermeye devam ediyor. Hükümetin, sosyal bir facia halini alan bu programlarla ilgili tavrının çok daha etkili olması toplumda bir beklenti halini almış durumda. Gözler bu konuda RTÜK'te...
Örf, adet, gelenek, inanç ve değerlerimize dinamit koyan bu ve benzeri programlar toplum nezdinde karşılık bulmazsa arz talep olmayacağından rahat at koşturamayacaklardır.
Yeni bir yazıda buluşmak üzere Allaha emanet olunuz.
MEDYA PLATFORMU DERNEĞİ
Başkan
Ahmet DURKAYA